25 Aralık 2007 Salı

"Savaş İkinci Perdede Çıkacak" adlı oyun


Oyunun biletini bir ay önceden internetten almıştım. Bileti bu kadar erken alınca ilk sıradan bir koltuk alma şansına sahip oldum.

Oyun Devlet Tiyatroları' nın Oda Tiyatrosu' nda oynandı. Oyun 2 perdeliktir. Süre olarak 2.5 saatten fazladır.

Oyunun sahneye koyulmasında emeği geçenlerin ve oyuncuların adları aşağıdadır:

Yazan: Oldrich Danek
Türkçesi: Yücel Erten
Reji-Tasarım: Yücel Erten
Kostüm Tasarımı: Gülhan Kırçova
Işık Tasarımı: Yakup Çartık
Müzik: Çiğdem Erken
Dans Düzeni: Cihan Yöntem

Oyuncular:
Hakan Meriçliler, Levent Güner, Alpay İzbırak, İpek Bilgin, Burak Şentürk,Şenay Gürler, Esra Ruşan, Selen Domaç, Deniz Evrenol, Zeynep Akkaya, Nazlı Uğurtaş, Hale Şenözgen, Gürsan Piri Onurlu, Efe Ünal, Destan Batmaz

Orkestra: Ayca Daştan, Tansu Eğinlioğlu, Derya Davulcu

Çek yazar Oldrich Danek'in bir aktörün anıları üzerinden tiyatro sanatının gücünü ve büyüsünü anlattığı bir oyundur.

Hastanede son günlerini yaşayan aktör Brendl' ın tiyatroya başladığı ilk günden hayatının son gününe kadarki yaşadıklarından kesitler sunulmaktadır. Brendl tiyatroya o kadar aşıktır ki tiyatro için şerefini bile satabilmiştir. İzleyicilerle buluşma tutkusu o kadar yüksektir ki, onu ikinci dünya savaşında nazilerle işbirliğine kadar götürmüştür.

Oyundaki tüm oyuncular çok iyiydi. Başrol oyuncusu Hakan Meriçliler' i çok beğendim. O' nun bu oyunuyla bir çok ödül kazanacağını kuvvetle düşünüyorum.
Oyundaki müzikleri, dekoru beğendim. Oyundaki yavaş çekimler de oyuna çekicilik katmış.

Ben bu oyunu çok beğendim. Son yıllarda seyrettiğim en iyi oyun budur. İzleyicileri tiyatrodan soğutacak oyunları uzun yıllar seyrettikten sonra bu oyunu izleyince, "iyi ki tiyatro varmış" dedim kendi kendime.

Oyundan çıkarken benim gibi tüm izleyicilerin de bu oyundan zevk aldıklarını gördüm.
Tiyatro sevmeyen yada tiyatroya hiç gitmemiş kişilerin bu oyunu seyretmeleri tiyatroya başlangıç için çok iyi bir adım olabilir. Aynı zamanda tiyatroya yeni başlamış amatör oyuncuların da bu oyundan çok öğrenecekleri şeylerin olduğunu düşünüyorum. Ben kendi hesabıma çok şey öğrendim.

Oyunla ilgili olumsuz şeyler çok azdır. Sadece "vay anasını sayın seyirciler" cümlesi söylenmese daha iyi olacaktı. Oyun çok daha büyük bir sahnede oynansa daha iyi olacaktı ancak bu sahnede oynanması bile oyunun büyüsünü bozamamıştır.

Herkese bu oyunu seyretmelerini tavsiye ederim.

5 Aralık 2007 Çarşamba

"Ben Ruhi Bey Nasılım?" adlı oyun


Devlet tiyatrolarında sahnelenen "Ben Ruhi Bey Nasılım?" adlı oyunu seyrettim.
Oyun yaklaşık 1 saat 10 dakika sürmektedir. Tek perdeliktir.
Eser şair Edip Cansever' in aynı adlı şiirinden oyunlaştırılmıştır.
Başrol oyuncusu Uğur Polat Ruhi Bey' i canlandırmaktadır.
Uğur Polat şiiri beden diliyle söylemektedir. Şiirde Ruhi Bey' in dışında kalan insanlar da sandalyelerine oturup kendi dizelerini söylemektedirler. Oyun tamamen şiire bağlı kalınarak, oyunlaştırıldığı için bu oyuna gerçek anlamda bir tiyatro oyunu denemez.Uğur Polat' ın performansı etkileyicidir.Vücudunu çok iyi kullanmaktadır. Ses tonu, mimikleri çok iyidir.
Oyuna gideceklere tavsiyem şiiri bir kaç defa okumalarıdır.
Şiir sevenlere tavsiye edebilirim.Etmeyenlerse oyundan sıkılacaklardır.

4 Aralık 2007 Salı

"Denizden Gelen Kadın" adlı oyun


Henrik Ibsen' in "Denizden Gelen Kadın" adlı oyununu okudum.

Kişiler:

Doktor Wangel: Ellida' nın kocası
Ellida: Doktor Wangel'in ikinci karısı
Bolette: Wangel' in ilk eşinden kızı
Hilde: Wangel' in ilk eşinden kızı
Arholm: Öğretmen
Lyngstrand: Heykeltraş
Ballested: Ressam, rehber, berber
Yabancı: Denizci

Olaylar Norveç'in kuzeyinde bir liman kasabasında geçmektedir.

Ellida deniz feneri bekçisinin kızıdır. Annesi bir melankolik olup intihar etmiştir. Babası da ölünce Ellida yalnız kalır ve doktorun evlenme teklifini başka bir seçeneği olmadığı için kabul eder. Ellida denize aşıktır. Hep bir denizde giden gemide olmayı hayâl eder. Kasaba halkı ona "Denizden Gelen Kadın" adını takmıştır.Ellida' nın doktorun kızlarıyla arası iyi değildir.
Kızlardan Bolette, gerçek dünyayı tanımak isteyen, yaşadığı yerde kalmak istemeyen biridir. Arholm' un evlenme teklifini kabul eder.
Diğer kız Hilde cesur, alaycı, annesinden sevgi bekleyen ama bunu göremeyen biridir.
Doktor eşini çok sever ama eşinin mutsuzluğunun nedenini bir türlü anlayamaz. Arkadaşı Arholm' dan yardım ister. Ama Arholm' un ona yardım etmesi mümkün değildir.
Olayların merkezinde bir yabancı vardır. Bu yabacının adını bilmeyiz. Yabancı kendini anlatmaz. Yabancı ile her türlü bilgiyi Ellida' dan öğreniriz. O geçmişte Ellida' yı sevmiş, Ellida da onu sevmiştir. Yabancının bir cinayet işlemesiyle aniden kaçması ve bir daha geri dönmemesi Ellida' yı çok etkilemiştir. Zamanla onu unutmuştur. Ancak onun ansızın dönmesi ve Ellida' nın kendisiyle birlikte gelmesini istemesi Ellida' yı büyük bir açmazın içine sokmuştur. Yabancı Ellida' dan kendisi ve kocası arasında bir seçim yapmasını ister.Ellida kocasına onunla evlenirken, şartların onu zorladığını, kendi iradesiyle onunla evlenmediğini, bir nevi ona kendini sattığını söyler. Kocasından kendisini özgür bırakmasını ve vereceği karara saygı duymasını ister. Kocasının ona özgürlüğünü vermesi ve tüm sorumluluğu üstüne alması gerektiğini söylemesi üzerine Ellida seçimini yapar ve Wangel' i tercih eder. Oysa tüm belirtiler Ellida' nın yabancıyla gideceğini gösterirken Ellida' nın fikrini değiştirmesine neden ne olabilir. Bunun nedeni kocasının tercihini yaparken ona özgürsün demesi ve sorumluluğunu hatırlatmasıdır. 5-6 yıl süren mutsuz evlilikleri sona ermiş ve sanki ilk kez evleniyorlarmış gibi çok mutludurlar.

Oyunun özü, insanlar özgür olduklarında ve verecekleri kararın sorumluluğunu üstlendiklerinde her türlü şartlara uyum sağlayabilirler.

Eseri çok beğendim ve okunmasını tavsiye ederim.

28 Kasım 2007 Çarşamba

"Denizden Gelen Kadın" adlı oyunun konusu


Ellida Dr.Wangel'in kendisiyle evlenmesinden önce bir denizciye söz vermiştir. Ancak denizci ordan kaybolmuştur. Yıllar geçtikçe Ellida' nın aile yaşamı zorlaşır. Üvy kııula rası kötüleşir. Kendi doğurduğu çocuğu yoktur.Hayatında mutsuzdur. Sonra denizci tekrar ortaya çıkar ve Ellida' nın sözünü tutmasını ister. Ellida karar verme aşamasındadır ve kocasından vereceği karara saygı duymasını ister. Acaba Ellida ne karar verecektir?

"Henrik Ibsen" Kimdir?


Henrik İbsen Norveçli ünlü bir tiyatro yazarı ve şairidir. 1828 - 1906 yılları arasında yaşamıştır. "Eleştirel gerçekçi` edebiyat anlayışının tiyatrodaki öncüsü, çağdaş tiyatronun kurucularındandır.
19. yüzyılın diğer büyük oyun yazarları gibi romantik, bireyci ve anarşist bir dünya görüşünün etkisinde yapıtlar vermiş olan İbsen, yazdığı eleştirel gerçekçi oyunlarda toplum bireylerinin yanılsamalarını, nevrotik ve ruhsal çalkantılarını açığa sermiş; bireyin boşa çıkan yaşam uğraşını, toplumun dış yüzü ile iç yüzü arasındaki karşıtlığın yol açtığı çelişkilerin üstesinden gelemeyişini irdelemiştir.
Onun hakkında şöyle denilmiştir: "Ibsen’in tiyatrosu, modern tiyatronun Roma’sıdır. Bütün yollar ona çıkar, bütün yolların başlangıcında o vardır."

Henrik İbsen' den "Denizden Gelen Kadın"


Homeros'un İlyada adlı eserinin oyunlaştırılması çalışmaları sona ermiştir.
Aramıza yeni katılan "Hüseyin Dinç" adlı arkadaşımızın katkılarıyla iki kişilik yeni bir oyun çalışmalarına başladım.
Oyunu hocam Hilmi Bulunmaz bize önermiştir.Oyun Norveçli yazar Henrik İbsen' in "Denizden Gelen Kadın" adlı eseridir.Eser "Beliz Güçbilmez" tarafından Türkçeye çevrilmiştir.
Ben "Doktor Wangel" 'i canlandıracağım. Hüseyin de "Arholm" adlı kişiyi canlandıracaktır.
Hocamız oyundan bir diyalog sahnesi üzerine çalışmamızı istemiştir. Bu hafta sonuna kadar rollerimizi ezberlemek zorundayız.

26 Kasım 2007 Pazartesi

Coşkun Büktel' den "Theope"


Coşkun Büktel'in "Theope" adlı oyununu okudum.
Konusunu kısaca anlatayım:
Heykeltraş Menoikeus, yedi yıl önce kaybettiği ve çok sevdiği "Theope" adlı kadını yeni bulmuştur. Onu kendi şehri Theabai' ye getirir.
Kent Argos ordularının kuşatması altındadır. Şehrin kâhini Teiresias kentin kurtuluşu için Menoikeus 'in kendini feda etmesi gerektiğini bildirir. Menoikeus, acaba çok sevdiği ve yeniden kavuştuğu Theope'sini bırakıp şehrin kurtuluşu için canını feda edecek midir?
Saldırılan, yakıp yıkılan bir şehirde üstelik veba gibi bir hastalığın kol gezdiği bir şehirde bir aşk öyküsü anlatılmaktadır. Öyle bir aşk ki bu, sevdiği kadın için bir şehri yakabilecek kadar kör bir aşk bu...Savaş, şehrin kralı ile onun kardeşinin başında olduğu Argos orduları arasında geçmektedir. Kral demokrasiyle şehri yönetmektedir. Savaş zamanında bile bundan ödün vermemektedir.
Oyunda iç içe geçmiş aşk hikayeleri, kişisel hırslar, türlü yalanlar, verilen sözler uğruna yitirilen canlar vardır. Tüm bunlar ustalıkla birbirleriyle kurgulanmıştır.
Yazı dili yalın, okunması kolay bir oyundur.
Yazar bu eseri için "Türk dilinde yazılmış en iyi oyun" demiştir.
Siz de bu eseri okuyun ve kararı kendiniz verin...

Coşkun Büktel' den "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları"


Coşkun Büktel' in "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları" adlı kitabını okudum.
Yazar bu kitabında Türk tiyatrosunda bir çok kişiyi eleştirmektedir. Eleştirdiği kişilerin cevaplarını da bu kitapta yer vermiştir.Tüm eleştirilerini bilgi ve belgeye göre yapmaktadır. Eleştirilen insanların çoğu bir şekilde Türk tiyatrosunun yönetiminde yer alan kişilerdir. Bu kişilerin nasıl Türk tiyatrosuna zarar verdiklerini bir bir açıklamaktadır. Maalesef tiyatromuzda da kendi menfaatlerini üstün tutan kimseler mevcuttur. Bunlar kendi çıkarları için kendi yandaşlarının oyunlarını devlet tiyatroları repertuarına seçmekte, sevmedikleri kişilerin oyunlarını afaroz etmektedirler.
Coşkun Büktel' in "Theope" adlı oyununun başına gelenleri bu kitapta görmekteyiz.
Coşkun Büktel kendi yazdığı bu eserin yönetmence budanmasına razı olmadığı için, başına gelenleri bu kitapta anlatmaktadır.
Yazar bu kitabıyla adeta Türk tiyatro dünyasından afaroz edilmiştir. Yazdığı oyunlar artık oynanmamaktadır.
Yazarın dili keskindir. Eleştirdiği kişileri neredeyse yerin dibine sokmaktadır.
Yazara karşı durabilmek için en az onun kadar donanımlı olmak lazımdır. Ne var ki eleştirilen kişiler onun kadar donanımlı olmadığı için (aslında eleştirilen kişiler de eleştirilerin doğruluğunu görmektedirler ama inkar etmektedirler) genellikle hiç cevap vermemekte ,kaçamak cevaplar vermekte veya küfürlü, hakaret dolu cevaplar vermektedirler.
Türk tiyatrosunda dönen dolapları, yapılan insan kayırmalarını, yetersiz eserlerin nasıl repertuara alındığını, para ödülleri için insanların neler yaptıklarını görmek istiyorsanız, bu kitabı okumalısınız.

30 Ekim 2007 Salı

Homeros İlyada 8.Hafta 2.Kısım

Homeros İlyada 8.Hafta 1.Kısım

"Bulunmaz Tiyatro" Yönetmeni "Hilmi Bulunmaz" Kimdir


10 Temmuz 1955 yılında İstanbul'un Beykoz ilçesinde doğan Hilmi Bulunmaz, 8 yaşında bir kundura işliğinde çalışmaya başladı. 10 yaşına kadar Beykoz'da yaşadı. Ancak ekonomik nedenlerden Bayrampaşa'ya taşınmak zorunda kaldı.
10 yaşında bir kuyumcu işliğinde çalışmaya başladı ve bu yeni sektördeki ilk patronu Atasay Kamer (bugünkü Atasay Kuyumculuk'un sahibi) olur.
Hilmi Bulunmaz'ın sahnelerle tanışması da Atasay Kamer'in yanında çalıştığı sırada oldu. İsmail Dümbüllü ile tanıştı ve 3 Aralık 1972 tarihinde Bayrampaşa'da aynı sahneyi paylaştılar. Yine bu yıllarda arkadaşı Turan Reis ile birlikte Astronotlar grubunu kurdu.
1974 yılında yetiştiği semtte arkadaşlarıyla birlikte Bayrampaşa Gençlik Sahnesi'ni kurdu.
1975'de askerlik görevini yapmak üzere Van'a gitmeden önce çeşitli sahnelerde gösterilerde bulundu. Askerlik dönüşü kendi kuyumculuk işliğini açan Hilmi Bulunmaz, yine bu günlerden başlayarak pek çok tiyatro çalışmasına katıldı. Salt tiyatroyu öğrenme değil, Türk tiyatrosunu tanıma kaygısıyla birçok kişiyle çalıştı. Bu kişiler arasında Cevat Çapan, Erol Keskin, Beklan - Ayla Algan, Ergüder Yoldaş, Ferhan Şensoy, Taner Barlas sayılabilir...
1980 yılının 12 Eylül'ünde askeri cuntanın 'Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetimine el koyması ve ardından gelen faşist uygulamalar nedeniyle yaklaşık dört yıl tüm sanatsal özgürlüklerini yitirdi. Yine bu "Demokratik Cumhuriyet" yönetimine "el koymanın" bir yansıması olarak 57 gün gerekçesiz biçimde cezaevinde tutuldu, işkence gördü...
1984 yılının Eylül ayından başlayarak çeşitli tiyatro gruplarıyla çalışmalarda bulundu. 1984-1989 en yoğun tiyatro çalışması ve gözlemlerinde bulunduğu yıllar oldu.
1989 yılında Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki Beyoğlu Han'da Bulunmaz Tiyatro'yu kurdu.
Hala devam eden Bulunmaz Tiyatro süreci boyunca Avrupa ülkelerinde tiyatro çalışmalarında bulundu, Hindistan'da ülkenin önde gelen tiyatrocuları ile Hindistan ve Uzakdoğu tiyatrosu çalışmaları yaptı.

"Shakespeare’siz Herifler" adlı eserin yazarı "Coşkun Büktel" Kimdir


Coşkun Büktel

İzmir, 1950. İstanbul Üniversitesi İngiliz Filolojisi mezunu (1981).

Beş çocuklu bir memur ailesinin ilk çocuğuydu. Babası, İzmir Belediyesi’nde, yazları seyyar vergi tahsildarı, kışları sinemalarda bilet kontrol görevlisi olarak çalışan ilkokul mezunu bir memurdu. Annesi okuryazar değildi. Büktel, ilkokul 3. sınıftan itibaren, öğrenimini pek çok işe girip çıkarak sürdürdü.

Gevrek (simit) satmakla başladığı çalışma hayatı boyunca, matbaa çıraklığı, dolmuş muavinliği, fırça imalathanesinde işçilik, büfe kasiyerliği, seyyar gazete satıcılığı, sinemada bilet kesicilik, lokantada bulaşıkçılık, İzmir Fuarı’nda (Zeki Müren’in çalıştığı Manolya Çay Bahçesi’nde) minder ve gazoz satıcılığı, anketörlük, pazarlamacılık, dershanede ve evlerde İngilizce öğretmenliği, Marmaris ve İstanbul’da turistik eşya dükkanı tezgâhtarlığı, THK adına koyun postu toplayıcılığı, İstanbul Gezi ve Avrupa otellerinde resepsiyonculuk, reklam yazarlığı, skeç yazarlığı, çevirmenlik, seyyar kitap satıcılığı, sinemada figüranlık, TV’de oyunculuk gibi daha sayamadığı envai türlü işe girip çıktı. Dokuz yaşından beri, hayatını kazanmak için ne iş bulursa yaptı. Şu sıralar İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesine bilirkişilik de yapıyor.

Orta öğrenimini İzmir Namık Kemal Lisesi’nde tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi’nin İngiliz Filolojisi bölümünden mezun olmuştur (1981). Şiirleri ve şiir çevirileri Oluşum ve Varlık dergisinde yayınlanmıştır (1978-1985).

Yayınlanmış eserleri:

“Theope” Oyun, 3 perde.
1. BASKI (5400 adet): Taş Kitaplar, 1993
2. BASKI (1500 adet): Çitlembik Yayınları, 2007)

“Shakespeare’siz Herifler” (Oyun, 2 bölüm.
Dramatik Yayınlar, 1998.)

“Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları” (Eleştiri.
Dramatik Yayınlar, 1998)

“Eleştiren Oyunlar” (Tiyatro antolojisi.
Dramatik Yayınlar, 1998.)

“Yönetmen Tiyatrosuna Karşı” (Eleştirel inceleme.
Kaknüs Yayınları, 2001.)

“Tilki” (Roman. D. H. Lawrence’dan çeviri.
İyi Şeyler Yayıncılık, 1998.)

“Fiyasko” (Roman.
Çitlembik Yayınları, Mayıs 2005.)

Sitesi : http://coskunbuktel.com/

"Shakespeare'siz Herifler" adlı oyunu okudum


Coşkun Büktel' e ait "Shakespeare'siz Herifler" adlı oyununu okudum. "Dramatik" yayınlarından çıkmıştır. Okunması kolay, sıkıcı olmayan, akıcı bir içeriği vardır. Eser 2 adet tek perdelik oyundan oluşmaktadır.
1.Oyun: Çağdaşlaş-laş-şaştırmak
2.Oyun: Samimiyet Buhranı
1.Oyunun Konusu: Shakespeare' nin "Macbeth" adlı oyununa yeni bir yorum getirmek isteyen bir tiyatro yönetmeninin bunu karısıyla bir gece yarısı tartışmasıdır.Yönetmen eseri çağdaşlaştırayım derken eseri kafasına göre değiştirmektedir. Bunu yaparken de işi iyice abartmaktadır. Hatta kendisine göre bu değişiklikler çevresinden olumlu tepkiler almasına neden olmakta, kendisinin bir deha olarak görülmesine neden olmaktadır. Eser, eski oyunları bugüne uydurayım derken komik duruma düşen tiyatro yönetmenlerini yermektedir.
Oyun, Yıldız Üniversitesi oyuncuları tarafından oynanmış ve büyük başarı kazanmıştır.

2.Oyunun Konusu: Bir tiyatro eserini kafasına göre değiştiren bir tiyatro yönetmeninin bu davranışından dolayı yaşadığı vicdan azabı anlatılmaktadır. Eser tiyatromuzdaki yanlışlıkları dile getirmektedir. Başta tiyatro yönetmenleri olmak üzere, oyuncuları, eleştirmenleri, medyayı eleştirmektedir.

Oyun, Yıldız Üniversitesi oyuncuları tarafından oynanmış ve büyük başarı kazanmıştır.

Bu eserin yazarı Coşkun Büktel, tiyatro camiasının büyük bir kısımını karşına almıştır. Bir nevi bu camia tarafından afaroz edilmiş, yaptıkları, yazdıkları dikkate alınmamış ve alınmamaktadır. Türk tiyatrosunun düştüğü bunca sıkıntılara karşı bir çıkış arayan bu gibi kişilere değer verilmeli, yazdıkları, söyledikleri canla başla dinlenilmelidir. Aksi halde Türk tiyatrosunun ilerlemesi söz konusu olmayacağı gibi geriye gidiş de durdurulamaz.

24 Ekim 2007 Çarşamba

"Bulunmaz Tiyatro" sahibi ve yönetmeni "Hilmi Bulunmaz" ile söyleşimiz


"Bulunmaz Tiyatro" sahibi ve yönetmeni "Hilmi Bulunmaz" ile bir söyleşi yaptık. Bu söyleşi youtube.com da yayınlanmaktadır. Bu söyleşinin metnini yayınlıyorum. Soruları ben hazırladım ve ben sordum. Söyleşinin bir kısmı teknik nedenlerle yayınlanamadığı için buraya da metnini alamıyorum.

S: Tiyatro nedir? Tiyatronun hayatımızdaki yeri nedir?

C: Tiyatro nediri yanıtlamak için önce tiyatro ne değildiri yanıtlamak gerekiyor bence.Örnekse tiyatro patlıcan değildir.Tiyatro profesör değildir.Tiyatro internet canavarı olmak değildir...Klasik tanımını söyleyeceğim.Tiyatro, insanı, insana, insanca anlatan ve insan soluğunun izleyiciler, katılımcılar tarafından anında duyumsandığı, elektriklenmenin anında duyumsanması gerektiği sanat dallarından biri..."Bulunmaz Tiyatro" 'nun anlayışına göre tiyatro bütün marksistlerin, sosyalistlerin, ilericilerin görev verdiği gibi, bir görev aşkıyla toplumsal, sosyolojik, antropolojik, yöntem bilimsel anlayışla, halka insanlara, izleyiciye, dünyanın değişebilir, düzenlerin değişebilir, kapitalizmin, faşizmin, emperyalizmin yıkılabilir olduğunu duyumsatan bir özü olan sanat dalıdır.

S: Bulunmaz Tiyatronun diğer tiyatrolardan farkı nedir?

C: ... Bulunmaz Tiyatro marksistdir. Bundan ödün vermez. Kesinlikle ödün vermez....Kesinkes marksistdir.... Dünyanın değişebilir, düzenlerin değişebilir olduğunu vurgulayan ve buna hizmet eden 100 civarında oyun sahnelemiş olan, en çok tanınan oyunlarımız Aziz Nesin' in "Sen Gara Değilsin" oyunu beş yıl oynandı. .. Nazım Hikmet ' in "İnek" oyunu yüzlerce kez oynandı "Muhammer Karaca Tiyatrosu" nda . Sosyalist, ilerici yazarların yapıtlarını sahneye koyan Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Bertold Brecht, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat gibi ilerici insanların oyunlarını sahneye koyduğu halka borcu olan, ben Hilmi Bulunmaz' ım, ilkokulu zor bitirdim, binlerce kitap okuyabildim, mücadele verebildim ve halk beni doyurdu. Örneğin biraz evvel üç poğça yedim, çay içtim. Halk beni doyuruyor, ben de onlara borcumu tiyatro ile ödeyebilirim ancak...

Homeros İlyada Çalışmalarımın Durumu

Bu pazar günü Homeros' un İlyada eserinin canlandırılmasının 8. haftası oldu.Haftalar içinde daha iyiye gitsem de daha çok eksikliklerimin olduğunun farkındayım.Beden hareketlerim ve mimiklerim hala çok zayıf. Eserde 6 karakteri canlandırıyorum Bu da benim için epey zor olmaktadır. Her hafta daha iyi olmak için elimden geleni yapacağım.

17 Eylül 2007 Pazartesi

İlyada Destanı' nın kısa bir özeti ve kim kimdir bölümü



İLYADA

Homeros' un Yunanca İlias adını taşıyan destanı, İlyon ya da Troya olarak anılan kentin destanıdır. Konusu Troya savaşı olmakla beraber, bu savaşın ancak kısa bir dönemini kapsar. 24 bölümlü ve 16000 ' i aşkın dizeli destan Troya savaşının dokuzuncu yılında tam 51 günlük bir süreyi kaplar.
Çok kısa bir özeti aşağıdadır:
Troya kralı Priamos' un oğlu Paris, Akha kralı Agamemnon' un kardeşi Menelaos' un karısı Helen' i kaçırır ve Troya kentine getirir. Akhalar büyük bir ordu toplayarak Troya kentinin önüne gelirler. Agamemnon daha evvelki savaşlardan bir Apollon rahibi olan Khryses' in kızını alır. Babasının tüm yalvarmalarına rağmen kızı vermez bunun üzerine rahip, tanrı Apollon' dan Akhalardan öcünün alınması için yalvarır. Apollon da Akha ordusuna bir salgın salar. Çok insan ölür. En büyük Akha yiğidi olan Akhilleus' un tavsiyesiyle düş yorumcusu Kalkhas' ın fikrine başvurulur .O da Agamemnon' un kızı geri vermesinden başka bir yol olmadığını söyler. Agamemnon buna çok kızar, kızı geri vermeye yanaşır ancak Akhilleus' un armağanı olan kızı kendisine ister. Akhilleus da buna çok öfkelenir. Tanrıların araya girmesiyle Akhilleus, kızın Agamemnon' a verilmesine razı olur ancak savaşa katılmaz ve kendi gemisinde savaşı izler. Savaş Troyalıların lehinedir. En büyük Troya yiğidi olan Hektor, Akhilleus' un en yakın arkadaşı Patroklos' u öldürür. Bunun üzerine çok üzülen Akhilleus savaşa katılır, Troyalıları kovalar. Hektor' u öldürür. Ölüsünü Troya surları etrafında sürükler. Hektor' un babası Priamos' un yalvarmalarıyla onu babasına verir. Troya’ da on iki gün Hektor için ağıtlar yakılır ve cenaze töreni düzenlenir.

İLYADA OYUNUNDA GEÇEN ADLAR
Agamemnon: Atreus' un oğludur, Argos ve Mykene kralıdır.
Aias: Telamon' un oğludur, Selamislilerin lideridir, Akhilleus’ dan sonra Akhaların en büyük yiğididir.
Akhilleus: Thetis ile Peleus' un oğludur. Phthia kralıdır. En üstün Akha yiğididir. Hektor' u öldürür.
Apollon:Güneş tanrıdır . Zeus ile Leto' nun oğludur. Savaşta Troyalıların yanındadır.
Briseis: Akhilleus tarafından bir savaşta ele geçirmiştir. Agamemnon kızı zorla kendisine alır.
Hades: Yer altı ülkesinin kralıdır. Zeus' un kardeşidir. Ölülerin kralıdır.
Hektor: Troya kralı Priamos' un oğludur. En büyük Troyalı yiğittir. Patroklos' u öldürür. Akhilleus tarafından öldürülür.
Helene: Menelaos' un karısıdır. Paris tarafından kaçırılır.
Hera: Zeus' un kardeşi ve karısıdır. Savaşta Akhaların yanındadır.
Kalkhas: Thestor' un oğludur. Akhaların bilicisidir.
Khryse: Bir şehirdir.
Khryses: Apollon rahibidir.
Khryseis: Khryses’ in kızıdır.
Killa: Troya ilinde bir şehirdir.
Klytaimestre: Agamemnon ' un karısıdır.
Leto: Zeus' un karısıdır. Apollon ile Artemis' in annesidir.
Menelaos: Agamemnon’ un kardeşidir. Paris tarafından kaçırılan Helen’ in kocasıdır.
Odysseus: İthake kralıdır. Güçlü ve akıllı bir Akha yiğididir.
Paris: Troya kralı Priamos’ un oğludur. Helen’ i kaçırır. Hektor’ un kardeşidir.
Patroklos: Akhilleus’ un en yakın arkadaşıdır. Hektor tarafından öldürülür.
Phthie: Akhilleus' un krallığındaki Yunanistan' da bir bölgedir.
Priamos: Troya kralıdır. Hektor ile Paris' in babalarıdır.
Tenedos:Troya ilinin karşısındaki adadır. Bugünkü Bozcadadır.
Zeus: En büyük tanrıdır. Kronos' un oğludur, Hera ' nın kardeşi ve kocasıdır. Tanrıların babası ve kralıdır.

15 Eylül 2007 Cumartesi

Homeros ' un İlyada Destanını Türkçeye çevirenler kimlerdir?


Can Yayınevi' nden çıkan Homeros ' un İlyada Destanını büyük bir başarıyla Türkçeye kazandıranlar:

Azra Erhat, 1915 de İstanbul' da doğdu. Yazılarıyla hümanist anlayışın ülkemizde yaygınlaşmasına öncülük etti. Eski Yunan edebiyatının Sophokles, Aristophanes, Hesiodos gibi yazarlarının yapıtlarının yanı sıra Homeros' un İlyada ve Odysseia destanlarını da A.Kadir' le birlikte Türkçeleştirdi. Mavi Anadolu ve Mavi Yolculuk gibi kitaplarda Anadolu' nun kültür değerlerine öncelik verdi, gelmiş geçmiş tüm Anadolu uygarlıkları arasında bağlantılar olduğunu savundu. 1982 de İstanbulda öldü.

A.Kadir, 1917 de İstanbul' da doğdu. 1940 kuşağı toplumcu şairleri arasında yer aldı. Çeviri çalışmalarıyla dünya şiirinin ülkemizde tanınmasına katkılarda bulundu. “Tebliğ”, “Hoş geldin Halil İbrahim”, “Dört Pencere”, “Mutlu Olmak Varken” gibi şiir kitaplarının yanı sıra Ömer Hayyam, Mevlana, Tevfik Fikret gibi şairlerin şiirlerini sadeleştirerek yayınladı. 1985' de İstanbul' da öldü.

Homeros Kimdir?


Homeros, Eski Yunan' ın en büyük destanları İlyada ve Odysseia' nın yaratıcısı olarak kabul edilir. Yaşamına ilişkin pek az bilgi bulunmakla birlikte, çoğu tarihçi, Homeros' un MÖ 9. ya da 8. yüzyılda yaşamış bir İon olduğu konusunda birleşmektedir. İlyada ve Odysseia, Antik çağdan bu yana Batı edebiyatını da derinden etkilemiş, modern dillere sayısız çevirileri yapılmıştır. Bu yapıtların asıl değeri, tanrılar ve kahramanlık serüvenleriyle ilgili yüceltici anlatımdan zaman zaman sıyrılarak derin insani duyguları da işleyen şiirsel dilinden gelir.
Homeros büyük bir destan geleneğinin ortasında bulunuyordu. Troya efsanelerini kendi yaratmamış, yalnızca biçimlendirmiştir. Bu efsaneler arasında bir seçme yapmış ve seçtiği destan olaylarını bir bütün olarak kurmuştur.
Homeros kimdi, nerede yaşadı, hakikaten bunları o mu yazdı gibi soruların cevapları için 40.000 cilt kitap yazılmıştır. Homeros' u anlamak için o kadar cilt kitap okunmamalı, yalnız İlyada ile Odysseia okunmalı, tadına vara vara.

Homeros ' un İlyada Destanının Oyunlaştırılmış Metni

Söyle, tanrıça, Peleusoğlu Akhilleus' un öfkesini söyle.
Acı üstüne acıyı Akhalara o kahreden öfke getirdi,
ulu canlarını Hades' e attı nice yiğitlerin,
gövdelerini yem yaptı kurda kuşa.
Buyruğu yerine geliyordu Zeus' un,
ilk açıldığı günden beri araları
erlerin başbuğu Atreusoğlu' yla tanrısal Akhilleus' un.
Onları birbirine düşüren hangi Tanrı?
Apollon, Leto ile Zeus' un oğlu.
Krala kızıp orduya kıran salan o;
Atreusoğlu, tanrının duacısı Khryses' i saymadı diye
insanlar kırılıp gidiyordu birbiri ardı sıra.
Khryses kurtarmak için Akhaların elinden kızını
bir yığın kurtulmalıkla gelmişti tezgiden gemilerine.
Elinde Okçu Tanrı Apollon' un şeritleri sarılı altın değneği.
Bir bir yalvarıyor tekmil Akhalara,
daha çok, orduları dizen Atreusoğlu' na yakarıyordu:
“Güzel dizlikli Akhalar, Atreusoğulları,
Olympos' taki yüce tanrılardan dilerim,
Priamos' un ilini yerle bir ediniz,
sonra sağ salim dönesiniz evinize.
Alın bu kurtulmalıkları, kızımı verin bana,
korkun Zeus' un oğlu Apollon' dan, sayın onu.”
Tekmil Akhalar bağrıştılar bir ağızdan:
Alınsın değerli kurtulmalıklar, duacıya saygı gerek.
Ama Atreusoğlu Agamemnon' un gönlünce değildi bu;
Tersleyip kovdu mu onu, şöyle buyurdu:
“Bir daha sakın görmeyeyim, ihtiyar,
şu koca karınlı gemilerin yanında seni,
haydi kır boynunu, düşmesin buralara yolun,
yoksa ne değneğinden hayır görürsün,
ne de şeritlerinden tanrının.
Şurdan şuraya bırakmam kızını,
orda, Argos' ta, yurdundan uzak,
tezgâhına gide gele, yatağıma gire çıka,
benim yuvamda kocayacak.
Kızdırma kafamı, kendi canını düşün, dön evine.”
Böyle deyince o , ihtiyarın korku düştü içine,
sesini çıkarmadı, eğdi boynunu,
yürüdü uğuldayan denizin kıyıları boyunca.
Gitti uzakta bir yerde yakardı durdu
yüce Apollon' a , güzel saçlı Leto' nun doğurduğu:
“Ey Khryse' yi , kutsal Killa' yı koruyan, gümüş yaylı,
Tenedos' un güçlü kralı, Smintheus, dinle beni,
bir gün sana yaraşır bir tapınak yaptıysam,
boğaların, keçilerin yağlı butlarını yaktıysam senin uğruna,
şu dileğimi tezelden yerine getiriver:
Gözyaşlarımın öcünü al Danaolardan, oklarınla.”
Böyle yakardı o, Phoibos Apollon da dinledi onu,
indi Olympos' un doruklarından, köpürmüş öfkeli.
Omuzlarında yayı, iki ucu kapalı okluğu.
Kımıldandı mı, oklar omuzlarında çangırdıyordu.
Kızgın tanrı yürüyordu gece gibi.
Yerleşti gemilerin ardına, saldı okunu,
bir vınlama çıktı gümüş yaydan, korkunç, acı.
Önce katırların, köpeklerin düştü peşine.
Sonra saldı bir sivri ok insanların üstüne.
Kavruluyordu birbiri peşi sıra bir yığın ölü.
Ordu içine tanrının okları yağdı tam dokuz gün.
Akhilleus çağırdı meydana halkı onuncu günü;
bunu ak kollu Tanrıça Here koydu kafasına,
ölüp giden Akhalara içi yanıyordu.
Halk toplanıp gelince bir araya
ayağıtez Akhilleus kalktı, dedi ki:
“Atreusoğlu, birazdan geri döneceğiz, herhal,
yurdumuza gideceğiz, kurtarırsak ölümden canımızı;
bak yiyor Akhaları, bir olmuş savaşla salgın.
Gel bir duacıya, bir biliciye başvuralım,
ya da bir düş yorumcusuna, bilirsin Zeus getirir düşü.
O söylesin, Phoibos Apollon' un bu büyük öfkesi neden?
Adak mı adamadık, yüzlük kurbanlar mı kesmedik?
Uzaklaştırması için başımızdan şu salgını
koyunların, lekesiz keçilerin razı mı yağ dumanlarına?”
Bunları söyleyip oturdu o, kalktı Kalkhas,
Thestor' un oğlu, düş yorumcularının en büyüğü,
biliyordu her şeyi, geçmekte olanı, geçmişi, geleceği.
Phoibos Apollon verdiydi bu hüneri ona,
bu hünerle geldiydi ta İlyon' a Akhaların gemileri.
Kalkhas söz aldı, düşüne taşına dedi ki:
“Ey Akhilleus, Zeus' un canı ciğeri,
Apollon' un öfkesini açıklamamı buyurdun bana,
anlatayım, ama sen de iyi dinle beni,
yardım et canla başla, ant ver,
benden yana ol hem sözünle, hem işinle.
Kızdıracağım biliyorum Akhaların saydığı adamı,
o adamın bütün Argoslulara her yerde sözü geçer.
Kral azgın olur kızınca ayak takımından birine,
Bir zaman öfkesini yenerse de, unutamaz kinini,
dışarı vurana dek taşır yüreğinde onu.
Öyle bir günde beni korur musun nasıl?”
Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:
“Korkma, söyle bakalım şu tanrı buyruğu ne?
Danaolara tanrı buyruklarını bildirmen için
sığındığın Apollon adına ant olsun, Kalkhas,
başbuğlukla övünen Agamemnon bile olsa lafını edeceğin,
ben ayakta sağ salim gördükçe gün ışığını,
şu koca karınlı gemilerin yanında sana
yumruk indiremez bir tek Argoslu.”
Rahatladı usta yorumcu, dedi ki:
“Yok yok, ne adak için kızdı o,
ne de yüz sığırlık kurbana.
Saygısızlık etti Agamemnon duacıya da ondan.
Kurtulmalıkları istemedi, salmadı kızını.
Çok acılar çektirdi okçu tanrı bu yüzden size,
bundan böyle de çektireceği var.
Vermezse kurtulmalık almadan, pazarlıksız,
oynak gözlü kızı sevgili babasına Agamemnon,
kurban etmezse bir de yüz kutsal sığır Khryse' ye,
bu kötü salgından Danaoları kurtaramaz o,
bunlar olursa tanrı yola gelir, yatışır.”
Böyle konuşup oturdu o, kalktı hırsla
gücü yaygın Agamemnon, yiğit Atreusoğlu,
kapkara bir öfkeyle doluydu yüreği,
yanıyordu iki gözü yalım yalım.
Dik dik baktı Kalkhas' a, dedi ki:
“İyi bir söz duymadım senden, yomsuz haberci,
hep kara haber verir, gönül eğlersin.
Ne tatlı bir sözün var, ne hayırlı bir işin.
Tutmuş yorumlarsın tanrı buyruğunu Danaolara.
Değerli kurtulmalıklarını almadım diye Khryseis' in,
ne yapıp yapıp evime götürmek istiyorum kızı diye
başlarına bela getirdi diyorsun okçu tanrı.
Doğrusunu isterseniz,
asıl karım Klytaimestre' den üstün o kız,
ondan aşağı değil yapısı, boyu posu,
aklı fikri yerinde, üstelik ev kadını.
Geri vermeye razıyım gene de,
ne yapayım, yok derseniz başka çaresi,
yeter ki armağan verin bana, şimdi hemen,
bir ben kalmayayım armağansız komutan,
benim için yakışık alır şey değil bu.
İşte bakın, benim armağan gidiyor başka yere.”
Ayağıtez tanrısal Akhilleus karşılık verdi, dedi ki:
“Ünlü Atreusoğlu, ey doymak bilmez adam!
Ulu canlı Akhalar armağanı nerden bulsun versin sana,
elimizde yedeğe alınmış mal mı var ki.
İllerden ne yağma ettiysek hep bölüşüldü
doğru olur mu toplamak bu malları yeniden?
Haydi durma, sun tanrıya sen şu kızı,
biz Akhalar veririz sana üç-dört katını;
İş ki güzel surlarla çevrili Troya ilini
talan etmeyi buyursun Zeus bize.”
Kral Agamemnon karşılık verdi, dedi ki:
“Tanrıya benzer Akhilleus, yiğitliğine yiğitsin ama
beni kandıramazsın, boş yere saklama fikrini,
niyetin ne, senin armağanın olsun, benim olmasın, öyle mi?
Onu geri vermemi istemen bunun için demek.
Ulu canlı Akhalar, tam istediğim gibi, ona denk
bir armağan verirlerse başım üstünde yeri var,
yok vermezlerse kendim alacağım gidip onu,
ya seninkini alacağım, ya Aias' ın, ya Odysseus' unkini.
Biliyorum, kime gitsem o kızacak bu kez de.
Neyse, durmayalım bunun üstünde, sırası değil.
Tanrısal denize kara bir gemi sürelim,
kaç kürekçi gerekse arayıp bulalım,
yüzlük kurbanları koyalım içine,
güzel yanaklı Khryseis' i de gemiye bindirelim,
sözü geçen biri olsun geminin kaptanı,
ya Aias, ya İdomeneus, ya tanrısal Odysseus,
ya da sen Peleusoğlu, erlerin en korkuncu, ya da sen,
kessin kurbanları, koruyucu Apollon' u yatıştırsın, öylesine biri.”
Şöyle bir yan baktı ayağıtez Akhilleus, dedi ki:
“Seni gidi edepsiz, çıkarına düşkün yürek!
Senin sözlerini bir Akhanın nasıl kaldırır içi,
savaşa nasıl gider o, nasıl dövüşür erkekçe?
Kargı salan Troyalılarla savaşa gelmiş değilim ben,
hiçbir şey yapmadılar, dokunmadılar bana onlar;
ne sığırlarımı çaldılar, ne atlarımı götürdüler,
ne de bereketli Phthie' de ekinlerimi çiğnediler.
Gölge veren dağlar var aramızda, uğuldayan deniz var.
Geldik buraya, utanmaz herif, senin ardından,
tek gönlün olsun diye senin, köpek suratlı,
tek Menelaos' la sen, Troyalıların sırtından ün alasınız diye.
Ama hiç de umurumda değil bu.
Gelmiş gözdağı veriyorsun, alasın diye payımı,
bana Akha oğulları verdiydi onu, bunca sıkıntılara karşı.
Bakımlı, zengin bir ilini Troyalıların
talan ettiklerinde Akhalar.
Senin payın kadar bir pay almadım ben.
Oysa kıyasıya savaşta benim kollarım görür en büyük işi,
ama bölüşmede payın en okkalısı sana gider,
benimse savaşta canım çıkar,
küçük bir şeyle gene de hoşnut dönerim gemilerime.
Şimdi artık benim için en iyisi,
kıvrık burunlu gemilerimle Phthie' ye, eve dönmek.
Hem onur payımdan olayım, hem burada kalayım, ha,
mal mülk sahibi edeyim diye seni?”

Erlerin kralı Agamemnon karşılık verdi, dedi ki:
“Canın öyle istiyorsa, yalvarmam, buyur git,
çok adam var benim yanımda, beni sayan,
akıllı Zeus işte en başta.
Hep kavga dövüş, savaş işin gücün,
en iğrendiğim sensin Zeus' un beslediği krallar içinde.
Çok güçlüsün, ama bil ki tanrı verdi sana bu gücü.
Durma, gemilerinle, yoldaşlarınla git evine,
var git Myrmidonların başına geç.
Ne sen umurumdasın, ne de öfken umurumda.
Ama şunu da kafana ko iyicene:
Phoibos Apollon istiyorsa Khryseis' i ille de,
şu gemimle, yoldaşlarımla göndereceğim onu.
Ama barakandan alacağım kendim gelip
senin onur payını güzel yanaklı Briseis' i.
Senden ne güçlü olduğumu o zaman anla gör.
Korksun boy ölçüşmekten, ibret alsın
kim benimle eşit görmek isterse kendini.”
Böyle dedi o, Peleusoğlu' nu bir kaygı aldı,
kıllı göğsü içinde yüreği bir o yana aktı, bir bu yana:
Sivri kılıcını baldırı boyunca kınından çeksin miydi?
Herkesi ayağa kaldırıp onu öldürsün müydü?
Yoksa öfkesini yatıştırsın mıydı,dişini sıkıp?
Canında bu iki şey bir orda bir burda kaynadı durdu.
Kocaman kılıcını kınından çıkaracakken tam
iniverdi Athene gökten aşağı
onu ak kollu Tanrıça Here göndermişti;
iki yiğidi de bir tutuyor, seviyor, koruyordu.
Durdu Peleusoğlu' nun arkasında, ayakta,
görmedi onu ordakilerden hiçbiri,
göründü yalnız Peleusoğlu' na, kavradı sarı saçlarından.
Sarsıldı Akhilleus, döndü baktı arkasına,
Pallas Athene' yi tanır tanımaz parladı gözleri.
Kanatlı sözler söyledi ona, dedi ki:
“Ne diye geldin gene, kalkanlı Zeus' un kızı?
Atreusoğlu Agamemnon' un taşkınlığını görmeye mi?
Birazdan ne olacak ben söyleyim sana:
Canıyla ödeyecek böyle caka satmayı o.”
Gök gözlü Tanrıça Athene karşılık verdi, dedi ki:
“Ben seni yatıştırmak için indim gökten,
ak kollu Tanrıça Here gönderdi beni,
ikinizi de bir tutar o, sever, korur ikinizi de.
Beni dinlersen kavgayı bırak, kılıçtan çek elini,
anlat ona başına geleceği, söv say yeter.
Dinle bak, bu dediğim gerçekten olacak:
Bir gün gelecek, onun bu cakasına karşılık
üç kat değerli armağanlar verilecek sana.
Tut kendini, güven bize.”
Ayağıtez Akhilleus karşılık verdi , dedi ki:
“Öfkeden içim içime sığmıyor, ama
neyleyim ki sözünüzden çıkamam.
Benim için böylesi daha iyi tanrıçam;
tanrılar dinlerler tanrıları dinleyeni.”

9 Eylül 2007 Pazar

Homeros' un "İlyada" Çalışmasının 3. Haftası


Bugün Homeros' un "İlyada" adlı eserinin oyun haline getirilmesi çalışmalarına devam edildi. Şu an tek kişi olduğum için oyunun tek kişilik olarak oynanması düşünülmektedir.
Geçen haftalara göre daha iyiydim. Daha çok bağırmaya gayret ettim. Beden dilini kullanmakta çok iyi değildim. Ezberlediğim dizeleri dile getirirken beden hareketlerime fazla dikkat edememekteyim. Bazen dizeleri söylerken kelimelerin yerlerini değiştiriyordum. Bazen de bazı dizeleri atlıyordum. Ancak hocamız beni kitaptan takip etmediği için şu an için bir sorun yok :)
Tabiatıyla daha iyi ezberleyip böyle hatalar yapmamam gerekiyor.
İzleyicilerden çok kasarak oynadığıma dair eleştiri aldım. Maalesef oynarken fazla rahat olamıyorum. Henüz heyecanımı tam yenemedim. Bunun zamanla düzeceğini tahmin ediyorum.
Hocam bu hafta da epey ödev verdi. Hocamın bu sayfama destanın özeti, homeros ile ilgili bilgiler, yunan mitolojisi sözlüğü gibi bilgilerin konulmasının iyi olacağına dair önerisi oldu. Uzun vadede sayfamın Yunan mitolojisiyle ilgili uzmanlaşmış bir site ve bir başvuru kaynağı olmasının Türkiye' de önemli bir boşluğu doldurmasına yardımcı olacağına dair ifadesi oldu. Zamanım oldukça hocamın bu arzusunu yerine getirme gayretlerim devam edecektir.

26 Ağustos 2007 Pazar

Homeros Saati

Bugün Bulunmaz Tiyatro' da "Homeros Saati" adıyla okuma saati düzenlendi.
Hilmi Hocamız, Mehmet ve kardeşim izleyiciydiler.
Homeros' un "İlyada" destanından bir kaç sayfayı okudum.
Kardeşim Aysu, hocanın kısa ön konuşmasını ve benim okuyuşumu videoya çekti.
Hocanın her karakterin ayrı bir tarz ile okunması şeklinde tavsiyesi oldu.
Maalesef bu tavsiyesine pek uyamadım.
Bu okuma saatleri ileride tekrarlanacak.
O zaman daha iyi olacağım diye düşünüyorum.

21 Ağustos 2007 Salı

Kağıt Katlama Sanatı Origami

Japon Kağıt Katlama Sanatı diğer adıyla Origamiyle ilgili bildiklerimi sizlerle paylaşacağım.

17 Ağustos 2007 Cuma

Yüzme Derslerim


TSYD derneği Levent tesislerinde yüzme derslerine başladım.
Hafta iki gün salı ve cumaları derslere gidiyorum.
Bir dönem 2 ay sürüyor.
Fiyat 300 YTL

Amacım yüzme tekniğimi geliştirmektir.
Doğru teknikle daha az enerjiyle daha uzun yüzülebilmektedir.
Serbest stile ağırlık verimektedir.
Kurbağa stilini de öğrendik ancak bu stilde zayıfım.
Kelebek stili ise öğretilmeyecek zira bu stil ancak çocuklukta öğreniliyormuş.

Hocamızın adı Fatih
Hoş sohbet , neşeli, iyi bir hoca olup her türlü sorularımıza içtenlikle cevap vermektedir.
Dersler sıkıcı geçmemektedir.
Yüzme derslerini herkese tavsiye ederim.

Tiyatro Çalışmalarım


"Bulunmaz Tiyatro" da Ağustos 2007 den itibaren oyunculuk eğitimleri almaya başladım.
Amacım insanlarla daha kolay dialog kurmak, çekingenliğimi yenmek, daha fazla sosyalleşmek adına tiyatro kursuna gitmeye karar verdim.
Haftada bir gün pazarları 15:00-18:00 arasında çalışma yapılmaktadır.
Aylık ücret 50 YTL dir.

Şu an Gogol' un "Bir Delinin Hatıra Defteri" adlı eserini oynayacağım.
Can yayınlarından çıkan eseri tavsiye derim. Diğer çevirilerden daha iyidir.
Kısa bir hikaye ancak ezberlemem gerekiyor.
Şu ana kadar 5 sayfasını ezberleyebildim.

24.07.2007 14:00 de Bulunmaz Tiyatroda "Homeros Saati" düzenlenmektedir.
Homeres' un İlyada adlı eserini okuyacağım.

Tiyatro ile ilgili linklerim:
http://www.bulunmaztiyatro.com/
http://www.tiyatrom.com/