23 Ağustos 2008 Cumartesi

Kuzey Ege' deydim..

Aylardır düşünüyordum, bu yıl nerede tatilimi geçirsem diye... Birden aklıma Kuzey Ege geldi. Burayı çok fazla bilmiyordum. Geçen yıl gittiğim Doğu Karadeniz turu çok güzeldi. Onun da etkisiyle aynı şirketin Kuzey Ege turunu inceledim. Aralarında gezdiğim yerlerle birlikte görmediğim bir çok yer vardı. Sonunda kararımı verdim ve 5 günlük Kuzey Ege turuna çıktım.

Hareket 17.08.2008 Pazar akşamı saat 10' daydı. Harbiye' de otobüsümüz geldi ve bizleri aldı. Tur rehberimiz Mehmet Meral ile yardımcısı Muhammed Baypınar' dı.
Gece 11' de Altunizade' den diğer yolcuları da alarak yola çıktık.

Sabah 7 civarı Ayvalık' daydık. Şehrin içinden otobüsle geçerek Şeytan Sofrası denilen yere geldik. Rivayet odur ki; Şeytan buraya düşmüş ve bir ayak izi oluşmuş. O yüzden buraya şeytan sofrası deniliyormuş. Buraya çıkınca gördüğümüz manzara bir harikaydı. Karşımızda Cunda adası vardı.






Rehberimizden ilgili bilgileri aldıktan sonra Cunda Adası' na geçtik. Ada aslında ada değil; bir yolla anakaraya bağlanmış. O yolun üstünde şöyle bir tabela vardı: "Türkiye' nin İlk Boğaz Köprüsü". Cunda adasında "Taksiyarhis Kilisesi" ni gezdik. Kilise onarımda olduğundan içeri giremedik. Sahile indik, ünlü sakızlı dondurmalarından yedik. Taş Kahve'de kahvelerimizi içtik.





Ayvalık' a tekrar geldik, burada tekneye binip, denize açıldık. Koylardan birinde durup, yüzme molası verdik. Ben de bu yıl ilk kez denize girme fısatı yakalamış oldum. Öğlen yemeğimizi de burada yedik. Yemekte hamsi vardı, hem de sınırsız hamsi. Ege' deyiz ama Karadeniz' den çıkan hamsileri yedik. Teknede çok insan vardı. Bu kadar çok insan olunca, hamsi pişirmek onlar için daha kolay oldu.





Yemeğimizi yedikten sonra başka bir koyda demirledik ve yüzdük. Akşama doğru tekne turumuz bitti ve Akçay' a doğru yola koyulduk. Otelimiz Akçay' daydı. Akşam sekize yakın otelimize vardık.

Açık menü yemeğimizi yedik ve ilk günün yorgunluğunu atmak için odalarımıza çekildik.

Turumuzun ikinci gününde Bozcaada vardı. Geyikli beldesinden feribota binip, Bozcaada' ya doğru yola çıktık. Yarım saat sonra Bozcaada' daydık. Adanın Ayazma plajında denize girdik ve orada öğle yemeğimizi yedik. Rüzgâr güllerinin olduğu enerji santraline gittik. Bu rüzgâr güllerinden 30 Mkwh elektrik üretiliyormuş. Yeni yeni yetişen üzüm bağlarını gördük. Şarapçılık konusunda ada iddialıdır. Her yıl şarap festivalleri yapılıyor; yine her yıl Homeros okuma günleri düzenleniyor. Ada sanatçılar için bir çekim merkezi olmuş. Bir şarap yapım imalathanesinde şarabın nasıl yapıldığına dair bilgi aldık. Şarapların tadlarına baktık. Bozcaada kalesini gezdik ve akşama doğru adadan ayrılıp, otelimize döndük.






Turumuzun üçüncü gününde Bergama ve Eski Foça vardı. Bergama' daki antik kent Pergamon' u gezdik. Şehrin tarihini rehberimizden dinledik. Bir onyx taş fabrikasına gidip, taş hakkında bilgi aldık. Eski Foça' ya doğru yola çıktık.






Eski Foça' da tekneye binip, denize açıldık. Eski Foça akdeniz foklarıyla ünlüdür. Foça şehri Phokaia antik kentin üzerine kurulmuştur. Bu antik kent adını foklardan almıştır. Tekneyle fokların yaşama alanı olan siren kayalıklarına gittik. Fok balığı göremedik. Sayıların az olduğunu biliyorum, belki de artık Foçada yaşayan fok balığı kalmamıştır. Bu siren kayalıklarına Homeros' un "Odyssey" adlı destanında görürüz.

Foçanın denizi temiz, suyu soğuktur. Şehir sit alanı içinde olduğundan dolayı yeni yerleşim alanları yapılmadığından, şehir fazla bozulmamıştır.



Akşama doğru tekneden inip, otelimize doğru yola çıktık.

Turumuzun 4. gününde Kazdağları' na yolculuk vardı. Sabah bizleri almaya jipler geldi. Bindiğim jip 83 model bayağı bir yıpranmış bir jipti ama yine de güzel bir araçtı. Altınoluk' a yakın bir yerden Kazdağları' na doğru çıktık. Tozlu topraklı yollardan ilerlerken, yüzümüze esen rüzgârın verdiği serinlikle etrafımızdaki çam ağaçlarına bakıyorduk. Burası dünyanın oksijen oranı bakımından ikinci yeriymiş. Milli kamptan içeri girdik ve Şahindere kanyonuna ulaştık. Burada öğle yemeğimizi yedik. 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra buz gibi suların oluşturduğu göletlerinden birinde suya girdik. Suya girmemizle çıkmamız bir oluyordu ama suyun soğukluğu bize zindelik verdi. Buranın manzarası çok güzeldi. Buradaki suyun tadına baktım, tadı hoştu. Kanyonun etrafında jiplerle dolaşırken, bir çok yerde durup fotoğraf çekme molası verdik. Hakikaten burası muhteşem bir yerdir.






Akşama doğru bu milli kamptan ayrılıp, başka bir milli kamp olan "Hasan Boğuldu Milli Kampı" na doğru yola çıktık. Buranın efsanesini rehberimizden dinledikten sonra otelimize döndük. Turumuzun en yorucu bu günüydü ama sanırım turumuzun en güzel günü de bugündü.




Turumuzun 5. ve son gününde Assos ve Çanakkale vardı. Sabahleyin Assos' a gittik. Antik kentin kalıntılarını gezdik.






Sonra Troya Antik kentine gittik, buradaki kalıntıları da gezdik.




Çanakkale şehir merkezinde öğle yemeğimizi yedikten sonra Gelibolu yarımadasına feribotla geçtik ve şehitlik alanını gezmeye başladık. Sırasıyla Seyit Onbaşı, Abide, Anzak Koyu, 47. Alay, Conkbayırı' nı gezdik. Bugün bayağı duygulu bir gündü. Şehitlikleri gezerken hepimiz duygulandık.







Akşama doğru İstanbul' a dönüş yolculuğumuz başladı. Gece 12 civarı İstanbul' a vardık.

Otelimiz maalesef kötüydü. Binalar ve odalar çok bakımsızdı. Zaten turumuzun en kötü yönü bu oteldi. Otelin yemekleri güzeldi, ancak otel temizlikte sınıfta kaldı.
Otel 4 yıldızlı ancak bırakın 4 yıldızı tek yıldızı haketmiyor.

Bu beş gün benim için çok güzel geçti. Rehberlerimizin ilgisi, edinilen arkadaşlıklar, birbirimize verilen e-posta ve telefon numaralarıyla sanki bir aile olmuştuk. Birbirimizden ayrılırken herkesin yüzünde bir hüzün vardı.

Herkese böyle kısa da olsa bir tatile çıkmasını tavsiye ederim. Günlük hayatın stresinden, iş ve özel hayatımızdaki sıkıntılardan kısa süreliğine olsa da uzaklaşmak çok moral vericidir.